5 Kasım 2010 Cuma

Okurun Kalemi: Üç Krallık Efsanesi ve Endüstriyel Futbola Geçiş

Çin, Japonya, Kore gibi ülkelerin birçok efsaneleri vardır. Çoğumuz çocukluğumuzu Bruce Lee’nin tekmeleri ve Jackie Chan’in akrobatik hareketlerini izleyerek kendi dövüş sanatlarımızı geliştirdik. Bir çok popüler kahramana sahip olmasına rağmen, bu ülkelerden çıkan en büyük efsane hiç şüphesiz Üç Krallığın etkileyici hikayesidir. Çince ismi Chi Bi olarak geçen bu tarihi efsane Çin tarihinin en önemli destanlarından biridir. Hikayede bütün ülkeye hükmeden Hun İmparatorluğu halkın isyanından sonra iktidardan düşer ve koca Çin’in yeni imparatoru olmak için üç krallık birbirlerine meydan okur. Kendi kimlikleri ve farklı yapılara sahip olan bu üç krallık arasında asırlar süren bir savaş başlar. Tarihin en gelişmiş savaş stratejilerini geliştiren bu üç efsane krallık seneler geçtikçe başlarında bulunan liderlerinin kötü ve yanlış yönetimlerinden dolayı hiç bir zaman hedeflerine ulaşamamışlardır.

Ligimizin 10. haftası itibariyle sıralamanın ilk üçünde hiç bir büyük kulübümüzü göremeyerek tarihi bir ilke şahit olmaktayız. Son iki senelik gidişata ve Anadolu kulüplerinin gelişimine bakarsak, üç büyüklerimizin aynı Çin’in üç krallığı gibi yanlış yönetimlerden dolayı ciddi bir çöküşte olduğu bir gerçek. Tabii ki yaşanan bütün sorunların sebebi yönetimdir demek yanlış olur, fakat teknik direktörü ve futbolcuları kulübe getiren yönetimler olduğu için en büyük eleştiriyi yönetimlerin hak ettiği adil bir düşünce olsa gerek. Kulüplerin başına gelen yöneticilerin takımın menfaatlarını düşündükleri ve iyi niyetleri sorgulanamaz, fakat yaptıkları yanlışların ciddi anlamda takımları etkilediği ortada.

Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük çöküş nedenlerinden biri Avupa’da gelişmekte olan endüstri devrimine ayak uyduramaması olarak görülür. Son 10 senedir futbolu ve takımları kökünden değiştiren endüstriyel (ya da kapitalist) futbol anlayışı birçok Avrupa ligi tarafından uygulamaya koyulmuştur. Endüstriyel futbolun beraberinde getirdiği minimum risk alan futbol, fizik gücüne dayalıdır ve teknik oyuna minimum yer bırakır (Brezilyalıların Avrupa’da son 10 senedir ciddi sıkıntı çekmesinin en büyük nedeni budur). Futbolu değiştirmesiyle beraber yönetimlerin takımları artık bir şirket olarak yönetmelerini ön gürür ve taraftarlara bir müşteri olarak bakmalarını zorunlu kılar. 

Üç büyüklerimizin yöneticileri bazı konularda endüstriyel futbola ayak uydurmayı başarsalar da, birçok konuda sınıfta kalmışlardır. Başarısızlıklarının en önemli unsurlarından biri takımlarını birer şirket olarak yönetememeleri ve kendi egolarına yenik düşmeleridir. Son senelerde gündemimize gelen Sportif Direktörlük çok geç gelen doğru bir adımdır, fakat halen doğru düzgün uygulanamamaktadır. İcabında soyunma odalarına inen, futbol takımının herşeyine karışan başkanlar bir şirket yerine bir imparator olarak takımlarını yönetmektedirler. 

Başarısızlıklarının ikinci bir örneği günü kurtarma amaçlı yapılan transferlerdir. Her sezon başında Avrupa’da bir zamanlar başarı yakalamış, fakat son birkaç senedir düşüşte olan futbolcuları transfer ederek taraftarları mutlu eden ve forma satışlarını arttıran yönetimler uzun vadede ciddi sorunlar yaratmışlardır. Anelka, Ortega, Frank De Boer, Kezman, Linderoth, Kewell, Keita, Santos, Josico, Ricardinho, Kleberson transferleri son 10 sene gerçekleşen bu tür transferlerden sadece birkaçıdır. Transfer olduktan sonra yaş ya da sağlık nedenleriyle birçok sakatlık yaşayan bu transferler uzun vadeli takım planlamasını engellemekle birlikte, çok az resmi maçlara çıkarak takımdan aldıkları maaşların karşılıklarını verememişlerdir. Bu tür günü kurtarma amaçlı yapılan transferler yerine genç ve mevkiisine göre yükselişte olan futbolcular getirilseydi takımlarımız Avrupa kupalarında çok daha büyük başarılara imza atabilirlerdi.

Yönetimlerin yabancı transferlerindeki başarısızlıklarıyla alakalı bir başka unsur da hiç şüphesiz teknik direktör politikalarıdır. Bir teknik direktör getirmeden önce mevcut kadronun ne tür bir teknik adamla en fazla verim alabileceğini düşünmeyen yönetimler, yine günü kurtarma amaçlı ve isme dayalı teknik direktörleri seçmişlerdir. Getirdikleri teknik direktörlerden ilk 6 aylarında bile birincilik isteyen ve bir maç kaybına bile tahammülü olmayan yönetimler(ve taraftarlar), teknik adamların istedikleri türde oyuncular getiremeyerek bu konuda da başarısız olmuşlardır. Özellikle kendi sistemlerinde ısrarcı olan isim yapmış yabancı teknik adamlar ellerinde uygun kadroları olmadığı için çok kısa bir dönemden sonra milyon dolarlar dolu çantalarla ülkelerine dönmüşlerdir. Ülkemizde en başarılı yabancı teknik adamların Lucescu ve Daum gibi hocaların olmasının en büyük nedeni ellerindeki kadrolara göre sağlam defans oynatmalarıdır. Son 10 senedir en büyük başarıların Fenerbahçe’de üç senelik Daum döneminde, Galatasaray’da iki senelik Lucescu dönemlerinde yaşanması teknik direktör ısrarının ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Son 10 senede en fazla teknik direktör değiştiren ve iki tam sezonluk sabrı sadece Lucescu’ya gösteren Beşiktaş iki kere şampiyon olmuştur. Buna karşılık son 10 senede yakın oranda teknik direktör değiştiren ve biraz daha ısrarcı davranan Fenerbahçe ve Galatasaray 4 kere şampiyon olmuştur. Uzun vadede başarının teknik direktörlere sabırlı ve destek olmanın en önemli unsur olduğunu göremeyen yönetimler bu konuda da sınıfta kalmıştır.

Günümüzde mütevazi bütçelerle endüstriyel anlamda doğru adımlar atmış Bursaspor, Kayserispor ve Trabzonspor’un zirvede olmaları hiç de şaşırtıcı değil. Bu takımların en büyük özellikleri genç ve yükselişte olan yabancı transferleri ve teknik direktörlerinde ısrarcılıkları(özellikle Kayseri ve Bursa). Ligimizdeki rekabetin artması adına Anadolu takımlarının zirveyi zorlamaları elbette güzel bir gelişme, fakat üç büyüklerimizin bulundukları durum bir hayli düşündürücü. Umarız yönetimler egolarını yenip, yaptıkları yanlışları hızlı adımlarla düzeltebilirler. Taraftar ve sevgi açısından hiçbir zaman büyüklüklerini kaybedemeyecek olan büyüklerimizin başarı anlamında Çin’in üç krallığına benzemeleri bütün futbol severleri üzecektir.

*Bu yazı GOAL Dergisi Blog okuru Cem Kırgız(midaskral.blogspot.com)'a aittir. Siz de yazınızın burada yayınlanmasını ve GOAL Aralık sayısında yer alma fırsatını yakalamak istiyorsanız, vakit geçirmeden yazınızla birlikte bize ulaşın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder